Efendi Hazretlerimizin Sohbetlerinden: İslâm Davasında Zorluklara Katlanılır!

Ne mümkin vasf olunmak ol Habibi,

Âna vassâf hemen Allah karîbi.

“O Allah’ın Habîbini tam olarak vasfetmek ne mümkün. Onu ancak ziyâde yakını olan Allah (Celle Celâlühû) vasıflandırır.”

Allah’ın Habîbini tarif etmek, bildirmek mümkün değildir.

Ne mümkün: Mümkün değil, çaresi yok.

Vasf olunmak: Sıfatlamak, tarif etmek.

Habîb: Çok sevilen, sevgili.

Vassâf: Vasıflandıran. Vasıf ve beyanda arif ve âlim olan.

Karîb: Çok yakın.

Maşaallah yine cemaatimiz çok. Ayakta kalan kardeşlerimize sıkışıp yer verelim. Burada rahatlık olmaz. Rahatlık, Rasûlüllah’ın (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) sancağı altındadır. Peygamber Efendimiz’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) sancağı altındaki rahatlığı, buradaki rahatsızlığa tercih edelim. Gelene sıkışıp yer vermek sünnettir, kalkıp yer vermek değil. Rasulullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) sohbet yaparken çok kalabalık oluyor, herkes önde olmak istiyordu. Şu âyet-i kerime nâzil oldu: “Ey Müminler! Size meclislerde yer açın denildiği zaman hemen yer açın ki Allah da size genişlik versin.”[1]

Yüce Rabbimiz bizim nasıl hareket edeceğimizi murâkabe ediyor. Ya Rabbi şu cemaati Rasûlüllah’ın (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) sancağı altında yerleştir. Âmin.

İslâm davasında zorluklara katlanılır. Cemaatimizin bir kısmı dışarıda kalmış. Ya Rabbi! Hepimize duyur. Hepimizi doyur ama bezdirme.

Şimdi iyi dinleyelim. Buraya niçin toplandık. Hayırlı insan olmayı öğrenmek için. Hayırlı insan kimdir? Şeriatı bilip yaşayandır. Dünya, âhireti kazanmaya çok elverişli, çok geniş bir yerdir. Allah Teâlâ bizi yarattı, onca imkânlarla kuşattı, hâlâ cennet kazanılmayacak öyle mi? İnsan kadar insafsız varlık yoktur. İlla benim diyor.

Cehennemin var olduğu hatırlatılıyor. Yine de: “Olsun ben illâ da istediğim gibi yaşayacağım.” diyor. Allah (Celle Celâlühü) “Sabredin” buyuruyor. Cennet hemen öyle kolay kazanılır mı? Cennette sonsuz hayat, sonsuz gençlik var. Aileler, köşkler altından sahanlar, kaplar, çeşitli yemekler, içmekler var.

Dünyada vakit geçtikçe insan yaşlanır, çöker, cennette ise tazeliği artar. Bunları düşünen akıllı bir insan bu dünyadan yüz çevirir. Burada gözünü yumar, ahirette gözünü açar.

Her şey aceleden dünyada isteniyor. Böyle kullardan Allah (Celle Celâlühû) razı değil. Asıl gaye Allah’ın Cemâli’ne kavuşmaktır. Çok dikkatli dinlerseniz kalabalık olmanıza rağmen hepiniz anlatılanları duyarsınız.

İştahlı bir adam sabah kahvaltısına oturur, önüne konulan yiyecekleri yer, kalkar. Öğle yemeğine kadar onu hazmeder, sonra öğlen olur aynı iştahla gene sofraya oturur, gene yemekleri yer, kalkar öğünlerini böylece tamamlar.

Ya Rabbi! Cemaatimi de bunun gibi eyle. Yesinler doysunlar, ikinci yemeğe kadar hazmetsinler tekrar aç olarak gelip yesinler doysunlar diğer yemeğe kadar hazmetsinler, ölünceye kadar böyle devam etsinler.

Yemekten maksat sohbet dinlemektir. Hazmetmek ise duyduklarınızla amel etmektir. Ya Rabbi! Bizi öyle açlardan et ki, yemeği yiyelim, hazmedip tekrar aç olarak gelelim. İlimleri kafanda yığ yığ amel etme, ne acayip bir şey! Bu, altın dolu kasası olan adamın, oradan harcamayarak aç gezmesine benzer.

Böyle adamdan kaç

Onun ruhu aç

Bir hadis-i kudsîde buyuruluyor: “Yerim göğüm beni almaz ancak Mümin kulumun kalbi beni alır.”[2]

Yerlerin, göklerin almadığını alan insan ilme doyar mı? Kaşığı yere koyar mı? Beytimize dönelim. Ne idi?

Ne mümkün vasf olunmak ol habîbi

Rasûlüllah’ı (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) tam vasfetmek mümkün değil. Onun sıfatlarının hepsi bilinmiyor ki başkasına bildirilsin.

Âna vassâf hemen Allah karîbi

Rasûlüllah’ı (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) tarif edici ancak onun ziyade yakını olan Allah’tır. (Celle Celâlühû) Biz tam bilmiyoruz ki bildirelim. Rasûlüllah deriz, peygamber deriz, ancak o kadar.

Ânâ bî had salât kîm ol Habîbi,

Bu vuslat derdinin oldu tabîbi

“O Rasûlüllah Efendimize (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) hududsuz selâm olsun ki, o Allah’ın Habîbi bu vuslat derdinin tabibi olmuştur.”

Bî had: Hududsuz.

Vuslat: Sevdiğine kavuşma, ulaşma.

Vuslat derdi Allah’a (Celle Celâlühü) kavuşma aşkı ve isteğidir. Bu vuslat derdi ne güzel hastalıktır! Bu hastalığı tedavi eden tabib ne güzel tabibdir. Ya Rabbi! Sen, seni sevenlerle eyle bizi.

Bu senlikten geçüp Hakk’a gidelim,

Cemâli bâ kemâle seyr idelim.

“Bu senlikten geçip Hakk’a gidelim. Kemal üzere olan, kemalin ta kendisi olan Mevlâ’nın Cemâline seyredelim.”

Cemâl: Güzellik, Allah’ın (Celle Celâlühü) lütfedici sıfatlarının bütünü ve bu sıfatlarının gereği olarak güzellik ve rahmetle tecellisi,

Kemâl: Mükemmellik

Bâ kemâl: Kemal ile.

Cemâli bâ kemâl: Tam mükemmel güzellik.

Ne “benim” diyeceğiz ne de “sensin” diyeceğiz. Ben de yok, sen de yok. Bütün kâinat Rasûlüllah’ın (Sallâllahu Aleyhi ve Sellem) nurundan yaratıldı. Bizler onun nurunda parlayan aynadaki sûretler misâliyiz. Benliği de senliği de bırakacağız.

İsmet Garîbullah Hazretleri (Kuddise Sirruhû) risalesinin başında bizi seyr-i sülûke davet ediyor. İlk dört beytinde seyr-i ilellah, seyr-i fillah, seyr-i anillah, seyr-i fileşyadan sözettikten sonra diğer bütün beyitlerde “Cemâli bâ kemâle seyr idelim” diyor.[3]

Dipnotlar

[1] Mücâdele Sûresi, 11.
[2] Gazali, İhyâ, 3/14, Irâkî, el-Muğnî, no:2599, 2/712.
[3] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler, 1. Cild s.106-109.