Mevlâ Te‘âlâ buyuruyor ki:
﴾قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَٓاؤُ۬كُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْت۪يكُمْ بِمَٓاءٍ مَع۪ينٍ﴿
«(Habîbim) de ki: “Gördünüz mü? (Söyleyin bana!) Suyunuz(, kovaların kendisine ulaşamayacağı şekilde yerde) iyice batan bir hâl alırsa, artık akan bir suyu/(ulaşımı kolay olan) belirgin bir suyu/size kim getirecektir?”»[1]
Birçok yönlerden faydalanmakta olduğumuz sular yerin iyice altına çekilse de batıverse veya bütün sular kayboluverse, semalardan yağmur da yağmasa, akan bir suyu, bir pınarı, bir kaynağı bize Allâh-u Te‘âlâ’dan başka kimse getiremez. İnsanoğlu bu durumda hiç bir şey yapamaz.
Şu âyeti celîlede buyuruluyor ki:
﴾وَفِي السَّمَٓاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ﴿
«Rızkınız(ın takdir ve tayini, ayrıca güneş, ay ve yıldızlar gibi maddî esbâbı) da, (hayır ve şer nâmına) vaad olunduklarınız da göktedir.»[2]
Bu âyetin tefsîrinde diyor ki: Cenâb-ı Hak her sene aynı ölçüde, aynı miktarda yağmur yağdırır. Ancak ahalisi isyan eden memleketlere yağdırmaz. Oranın yağmurunu başka yere yağdırır. Bu âyetleri bilmemiz lâzım. Yine Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا﴿
﴾فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
“Eğer o (peygamberlerin tebliğine muhatap olan) memleketlerin halkı (kâfir olup isyan edeceklerine) gerçekten iman etseler ve (günahlardan) hakkıyla sakınsalardı, elbette onlar üzerine gökten ve yerden (gelecek yağmur ve rızık gibi) nice bereket (hazînelerini) açardık. Velâkin (ısrarla) yalanladılar. Biz de kazanmakta bulunmuş oldukları (inkâr ve isyan gibi kötü) şeyler sebebiyle onları yakalayıverdik.”[3] Başımıza bir belâ geldiğine çok kusurumuz vardır, “estağfirullâh” dememiz lazımdır.
Nûh (Aleyhisselâm)ın kavmi uzun müddet peygamberlerini inkâr edip küfür üzere ısrar etmişlerdi. Allah Te‘âlâ 40 sene, başka rivayete göre 90 sene boyunca onlardan rahmetini kesmişti, kadınları da kısır kalmıştı. Bunun üzerine halk Nûh (Aleyhisselâm)a gelerek ona: “Bizi bu durumdan kurtar” dediler. Nûh (Aleyhisselâm) da onlara tevbe etmelerini söyledi. Şu âyet-i kerîmelerle bu durum açıklanmaktadır:
﴾فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًاۙ ﴿10﴾ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًاۙ ﴿11﴿
﴾وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَارًاۜ ﴿12﴿
“Nihâyet dedim ki: (İman ederek) Rabbinizden bağışlanma talebinde bulunun! Şübhesiz o dâima (tevbe edenlerin günahlarını çokça bağışlayan bir) ğaffâr olmuştur.” “(İstiğfar edin ki; yetmiş sene süren kuraklık ve kısırlıktan sonra Rabbiniz) göğü(n, yağmurunu) üzerinize (bardaktan boşalırcasına) bolca akan art arda salsın.” “Mallar ve oğullarla size yardım etsin (geniş imkân versin) sizin (faydalanmanız) için pek kıymetli bostanlar yapsın ve sizin için (gürül, gürül akan) ırmaklar meydana getirsin!”[4]
Ey Müslümanlar! Bakın bu insan acayiptir. Önce Allâh-u Te‘âlâ’nın ipine sarılır sonra elini yavaş, yavaş gevşetir. Çarşaf giyip sonra çarşaftan çıkanlar var. Aman dikkat edin, azimli olalım. Bundan çıkılıp kefene girilsin. Hepiniz için Rabbimden istirhamım ve talebim bunu nasip etmesidir. Sebat edelim, devam edelim. Size 80 sene yaşamak uzun gelir. Hâlbuki 50 bin sene gibi uzun bir zaman olan mahşer alanında kalındığında dünyada bir saat duruldu sanılacaktır.[5]
[1] Mülk Sûresi, 30.
[2] Zâriyât Sûresi, 22.
[3] A‘râf Sûresi, 96.
[4] Nûh Sûresi 10-12
[5] Sohbetin tamamı için bkz. Mahmud Efendi Hazretleri, “28. Sohbet”, 1/470-471.