قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمٖيعاًۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّٖي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
” Buyurduk ki:” Hepiniz birlikte oradan inin! Eğer gerçekten benden size bir hidâyet gelirse, artık her kim ki benim hidâyetime uymuştur; işte onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve ancak onlar üzülmeyeceklerdir.”[1]
Âmir-memur, fakir-zengin, erkek-kadın, genç-ihtiyar her kim benim Hüda’ma tabi olursa yani ona inanır ve onunla amel ederse onun için hiç korku yok. Ve mahzun da olmayacaklar. Âmiri, memuru, fakiri, zengini, valisi, kaymakamı, kölesi, padişahı herkes Allah’a muhtaçtır.
(فَلَا خَوْفٌ) ‘’Hiç bir korku yoktur” demektir. Nefiyden sonra gelen nekre umum ifade eder. Buradaki (خَوْفٌ)” korku” kelimesi nekredir. Nefiy olan (ﻻ) sonra geldiği için umum ifade etti. Bütün dünya ve ahirete ait korkuları içine aldı.
Biliyorsunuz kâinat yoktu, sade Mevla vardı. Sevdi ki; Beni gören, bilen, ibadet eden olsun. Onun için de kâinatı yarattı ve bir medrese yaptı. İnsanları ve cinleri de o medresenin talebeleri yaptı. O medresede okunan kitap da Allah-u Teâlâ’dan inen kitap oldu.
Cenab-ı Hak, yüz tanesi sahife, dört tanesi de büyük kitap olmak üzere toplam yüz dört kitap indirdi.
On sahife Âdem (Aleyhisselam)’a, elli sahife Şit (Aleyhisselam)’a, otuz sahife İdris (Aleyhisselam)’a, on sahife İbrahim (Aleyhisselam)’a, Tevrat Musa (Aleyhisselam)’a, Zebur Dâvûd (Aleyhisselam)’a, İncil İsa (Aleyhisselam)’a, Kur’an-ı Kerim ise Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e nazil oldu. Böylece yüz dört kitap tamam oldu.
Hangi ümmet hangi kitabın zamanında bulundu ise onunla amel etmekle mükellef oldu.
İşte bu kitapların hepsi âyet-i kerîmede geçen هُدًى hidâyetdir. Bugün hangisidir? Kur’an-ı Kerim’dir. Kıyamete kadar da bâki olacaktır.
Bunları güzel dinleyin ve iyi anlayın! Bilmiyorsunuz demiyorum ama öyle bilelim ki bu bilmekten bize fayda hasıl olsun.
Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:” Bu kâinatı ben yarattım, bu benim medresemdir, sizi de ben yarattım, siz de bu medresenin talebelerisiniz. Bu medresede benim indirdiğim kitap okunacak. Yunan felsefesinin okunacağı nereden çıktı? Allah’ın kitabı yetmedi mi size de gittiniz gökten inmeyen, abdestsiz, gusülsüz, rukûsuz, secdesiz kâfirlerin yazdıkları kitapları aldınız? Sultan Fatih, Kanûn-i Sultan Süleyman Kur’an-ı Kerim’le bütün dünyayı fethettiler.
Sabah kalktığınızda kimin pamuk gibi ekmeklerini, tereyağlarını, peynirlerini, zeytinlerini, reçellerini yediniz? Kimin billur gibi sularını içtiniz? Kimin verdiği malzemeler ile yapılan evde oturuyorsunuz? Kimin güneşi sizin dünyanızı aydınlatıyor? Kimin rüzgârı sizi ferahlandırıyor? Kimin suları ile topraklarınız suvarılıyor? Sahip olduğumuz her şey Allah’tandır. Bu böyle değildir diyen var mı?
Âdem babamızla, Havva validemizi unutmayalım. Onlar ne ile kaybettiler? Tembih kırmakla. Ya biz! Bir değil bin tane tembih kırıyoruz!
Mevla Teâlâ” Eğer Benim tarafımdan size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa artık onlar için bir korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmayacaktır” buyurmakla Âdem (Aleyhisselam)’a tembih ettiği gibi bize de tembih etti.
O halde ne yapacağız? Allah’ın Hüda’sı olan Kur’an-ı Kerim’e tabi olacağız. Evvela harflerini öğreneceğiz, sonra o harfleri birbirine katarak kelimelerini öğreneceğiz, sonra manasını öğreneceğiz, sonra da emirlerini tutup yasaklarından kaçacağız.
Mevla buyuruyor ki:” Söz veriyorum! Hüda’ma tabi olanlar ne dünyada ne de ahirette korkmayacaklar ve mahzun olmayacaklar.”
Âdem Babamızla Havva Anamız cennetten çıkarıldıklarında ellerinden bütün imkânlar gitmiş iken, Allah-u Teâlâ tarafından onlara bir Hüda gelmekle büyük bir kapı açıldı, büyük bir imkân verildi. Hem öyle bir imkân ki; bununla cennete girildiğinde bir daha oradan çıkmak olmayacak.
Şimdi biz de kendimizi Âdem babamızla, Havva validemizin yerinde bilelim. Mevla Teâlâ onlara:” Her şeyden yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın” buyurdu, o ağacın meyvesini onlara yasak etti. Aynı bunun gibi bize de bazı yasaklar koydu. Meselâ; bir hanımla ancak evlenip beraber olursun, nikahsız olarak birlikte olmak ona yaklaşmak yasaktır. Üzüm şerbeti içersin, bu helal ama alkollü içecek içemezsin, bu haramdır. Çıplak gezemezsin, faiz yiyemezsin, kumar oynayamazsın bunlar da yasaktır. Bunların hepsi aynı Âdem (Aleyhisselam)’ın yasak ağacı gibidir. Âdem Babamızla, Havva Validemiz kendilerine yasak edilen ağaçtan yiyince ne oldu? Üzerlerindeki cennet libasları soyuldu, çıplak kaldılar. Sonra da cennetten çıkarılıp yeryüzünde ayrı ayrı yerlere indirildiler. Çok ağladılar, çok sızlandılar da Mevla onlara bir kapı açtı.
Mevla bizi de aynı onların yerine koydu, bizim de helâl şeylerle yetinip haramlara el uzatmamamız lazımdır. Eğer Âdem babamızın hatasını yapar aldanırsak isimlerimiz cennetliklerin defterinden silinir. İşitiyor musunuz kardeşlerim? İşitin rica ederim!
Şimdiki ana babalar, Âdem Babamızla Havva Validemizin başına gelenleri unuttular. Duysalar da anlamıyorlar, çünkü diploma hevesi girdi içlerine. Mevla güceniyor:” Diplomaya güveniyor, bana güvenmiyorsunuz!” diye. Meryem Validenin annesinden ibret almak lazım. Meryem Validenin annesi ne yaptı? Kızını Mevla’ya hediye etti. Mevla onu rızıksız bıraktı mı? Bırakmadı.
Kadınların çoğu kızları için istikbal peşindeler. Ya evlendikten sonra kocası boşarsa ne olacak? Ne yiyip ne içecek? Dertleri hep para! Şimdiye kadar seni aç bırakmayan Allah, senin kızını mı aç bırakacak? Nur gibi kızları, kız-erkek karışık, mahrem sınırları muhafaza edilmeyen, Allah adı anılmayan, dinden bir harf öğretilmeyen üniversitelere vermekle cehennem çukurlarına atıyorlar. Ağır mahkemeler kurulacak ahirette!
Cenab-ı Hak, Âdem (Aleyhisselam)’a;” şu ağaçtan yeme!” buyurdu. Bize de benden gelen Kur’an’a tabi olun, buyurdu. Şimdi şeytan geldi dedi ki:” Senin haberin var mı? Üniversiteye gitmeyen, diploma almayan açtan ölüyor.” Sen de tamam dedin, aldandın.
Rasûlüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in evinde üç ay ocak yanmadığı olurdu. Şimdi açlıktan korkuyorum diye gencecik kızların, kız-erkek karışık üniversitelere gitmesi olur mu? İşte Âdem (Aleyhisselam)’ın ağacı! Hatta daha beter! Çünkü orada bin bir tane haram icra ediliyor. Gidenlerin yüzde doksan dokuzu o tarafa inanıyor, yüzde bir geliyor mu bilmem? Onlar da gelse tam sağlam gelmiyor.
Allah bizim rızkımızı vermese neyse ama rızkımızı veriyor, yaşatıyor bizi. Onun Kur’an’ını bırakıp da Yunan felsefesine gidilir mi?
Yunan felsefesi kucakta, Allah’ın kitabı bucakta. Allah bundan razı olur mu?
Biraz sözü uzattık ama lazımdı bunlar. Bu ayetlerin manasını şimdiye kadar size bu kadar açık dememiştim. Hanım kardeşlerim! Tekrar Mevla’ya dönmeliyiz. Bütün dünya dönmüyorsa da biz dönelim.
Not: Mahmud Efendi Hazretlerimizin Sohbetler kitabının 9. cilt, 171, 172, 173 ve 174. sahifelerinden derlenmiştir.
[1] Bakara Suresi, 38